otarafa:  Scarlett Johansson unveils debut album butarafa: stuff white people like
Tülbent-Türban

cevap ver  jouissance   18/02/08

İçeriden Mırıldanmalar                          

ALEV ALATLI
 
 
 
Gözlemlediğim odur ki, korkutan tülbent değil, türban. Niye, çünkü, derin 
belleğimizdeki hayırhah kadının uzantısı tülbent.  Döner yara sarar, döner 
kırık kol bağlar, döner sancılı başı sıkar, döner yoğurt süzer, döner hamur 
teknesini örter, döner bebeyi haşerattan korur,  hastanın terini siler, 
yavukluya armağan olur, hasreti iyileştirir. Nurani yüzleri çevrelerken anılır; 
sabun kokusu, kekik ıtırı, kadın şefkati, ana kucağı çağrıştırır. Türban öyle 
değil. Çünkü, türban, İslâmi tesettüre ilişkin en katı (dilerseniz, en erkeksi) 
yorumun benimsendiğinin ilânı hüviyetindedir; ve dolayısıyla, kadına ilişkin 
tüm diğer yorum ve kuralların da kabullenildiğini ima eder.  Bunların 
arasında kötülük, fitne ve uğursuzluk kaynağı olmamızdan başka, dinen ve 
aklen dûn (eksik) yaratıldığımız,  namazı bozan köpekler ve eşeklerle bir 
tutulduğumuz şeklinde, eşrefi mahlûkat olmaktan gelen haysiyetimizi 
rencide eden yorumlar vardır.  Türban, bu yorumların zımnen kabulü olarak 
görüldüğü için korkutur. 
 
Kadın/ana koşulsuz sevginin simgesidir. Toplumun, yasaların, hatta kutsal 
kitapların dayatmalarına rağmen doğurduklarından vazgeçmeyen, terörist 
torunundan da, eşcinsel oğlundan da, konsomatrist kızından da 
kopmayandır. Hiç bir ideolojinin yada toplumsal kurgunun ya da inancın 
selâmeti anayı çocuklarını feda etmeye iknaya yetmezken, kadın, pederşahi 
kuralların inşa ettiği dünyanın iflâh olmaz muhalifi olarak tebarüz eder. Bu 
iflâh olmaz muhalif, yeri geldiğinde tüm kuralları çiğneyecek, oğlan ya da 
kız, suçları ne olursa olsun, doğurduklarının esenliğini sağlamaya 
çalışacaktır. "Ağlarsa ana ağlar gerisi yalan ağlar" olgusu, kadın unsurunun 
beşere sunduğu eşsiz sığınağı minnetle  ulularken; kadının kendisi 
yeryüzünde gözlenen tüm karışıklıkların (fitnenin) müsebbibi olarak takdim 
edilir, dünya kurulalı beri.   
 
Hint'in kutsal metinlerinde, "doğuştan düşüncesiz ve hilekârdır" 
kadın. "İman yolunda bir engel, salâh yolunda bir bariyer, uygulamada bir 
büyücü, iğrenç arzuları temsil eden" bir aşifte.(1) Buda, öğretisini 
sulandıracakları için kadınların rahibe olmalarına karşıdır. Ortodoks Yahudi 
erkeklerinin sabah dualarından biri, "Beni bir kadın olarak yaratmayan 
Kâinatın Yaratıcısı Efendimize hamdolsun." Adem'i mennu meyveyi yemeğe 
ikna ederek, insanlığın cennetten kovulmasına neden olan Havva ile 
ilişkilendirilmiyor olmasına şükretmektedir. Hıristiyan geleneğinin başat 
bileşeni, kadının kötülük, ayartma ve günahla özdeşleştirilmesidir.  Erkek, 
ruhani, akla yatkın ve tanrısal olan İsa'nın alanının temsilcisi sayılırken, 
kadın, Sezar'ın ten ve madde dünyasıyla bütünleştirilir. Hayrın ve şerrin, 
cinslerdeki karşılıkları erkek ve kadın olarak belirlenirken, yeryüzüne kötülük 
bulaştırdıkları gerekçesiyle kadınlardan topluca tövbe edip, günahlarını 
affettirmeleri talep edilir.  İsevi öğretiyi kaleme alan Aziz Paulos, memnu 
meyva olayında "aldanarak suça düşen" kadının susup, erkeğe tabi olması 
gerektiğini bildirir: "Kadın tam tabiiyetle sessizce öğrensin. Fakat kadının 
öğretmesine, ve erkeğe hâkim olmasına izin vermem..."(2) Hıristiyan 
kadınların günahlarının bağışlanması, cinsiyetlerinin dayattığı rolü canı 
gönülden kabullenip çocuk doğurmaları, cinselliklerini kontrol altında 
tutmaları, erkeğe tabi olmalarına bağlıdır.  İslam'da, "Ümmetim için kadın 
fitnesinden daha büyük bir fitne kaldığını bilmiyorum" mealindeki cümlenin 
Hazreti Muhammed'e ait  olduğu bildirilir. "Allahım bizi kadınların şerrinden, 
fitnesinden ve onlarla imtihan olup kaybetmekten koru" mealindeki duanın
(3) varlığı, semavi dinlerin ortak tutumlarının yansıması olarak belirir. 
 
Öte yandan, 1900'lü yılların başlarına kadar medeni dünyanın hemen her 
ülkesinde bir eş, kocasının gölgesi, uzantısı, parçası olan kadın, dünyayı 
saran değişimden nasibini alacaktır. "Yeni kadın" erkeğin bir refleksinden 
ibaret olmayı kabullenmeyen, yardımcı oyuncu rolünü reddeden, kendisine 
ait bir içdünyasına sahip, coşkulu, bağımsız, özgüven sahibi, yaşamını bir 
başına sürdürmeyi göze alabilen kadındır. Bu kadın, modernleşen 
toplumların her basamağında rastlanabilecek birisidir. Sabahın kör 
karanlığında işçi mahallelerinden fabrikalara akan solgun kalabalığın 
arasında da görülebilir, mutevazı bir tezgâhın arkasında da, laboratuvarda 
da, devlet arşivinde de, hastane koğuşunda da. Aşkları çok başarılı 
evliliklerle sonuçlanan, el değmemiş "iyi" kızlar değillerdir bunlar. Kocalarının 
ihanetlerine katlanan evli kadınlardan olmadıkları gibi, intikamlarını zina 
yaparak almaya kalkışanlardan da değillerdir. Ne mutsuz bir aşk hikâyesinin 
yasını tutan yaşlı bakire, ne de bir aşifte; yeni kadın, yoksulluğa ya da 
mesleksizliğe kurban gitmeyi reddeden, hayattan özgün talepleri olan, 
ömrünü ailenin, sülâlenin hizmetinde tüketmeyi  reddeden, hemcinsinin 
haklarını savunan kadın. 
 
Yeni kadın, erkeğin ne gönlüne ne de aklına hitap eder. Erkek cinsinin en 
duyarlı zümresi iken şairler, yeni kadını ne görürler, ne duyarlar, ne 
anlarlar, ne de ayırt ederler. Kendilerini geliştirmeye adanmış, yeni yollar, 
yeni renkler, yeni dünyalar keşfetmeye çalışan yazarlar, yeni kadının 
yanından geçip giderler. Edebiyat, ihanete uğramış, terk edilmiş, acı çeken 
kadınlar, intikamcı zevceler, büyüleyici aşifteler ya da iradesiz, renksiz, 
sade, şirin kızlar üretmeyi sürdürür. Romancıların muhayyeleleri de sanki 
kadının geleneksel görüntüsünden başkasını algılamaya müsait değildir. 
Değişimi idrak edemedikleri gibi, belleklerine de kaydedemezler. Yeni 
kadının hekimlikten yargıçlığa, sanayicilikten mühendisliğe, müzikten 
edebiyata, tiyatrodan öğretmenliğe kadar hemen her çağdaş uğraşta 
rastlanan muhteşem örneklerine gelince, onlar istisna sayılır; olağandışı 
psikolojik fenomenler olarak tanımlanıp, uzak durulur. Yaşı ne olursa olsun, 
erkeğin kanatlarının altında olmayan kadın, ana muamelesi görür. Özetle, 
kadının ne olup olmadığı erkekler tarafından  kadınlar üzerinden tartışılan 
bir süreç olmaya devam eder; günümüzde türban meselesinde 
gördüğümüz gibi. 
 
Oysa, cinsellik, yeni kadının kimliğini oluşturan onlarca bileşenden sadece 
birisidir; meğer ki, yaptırımların kurbanı olsun, asla belirleyeci olanı değil. 
Keza, doğurma eylemi, kadın hüviyetindeki ömrünün  sancılı bir safhasından 
ibarettir, bütününü şekillendiren bir fenomen değil. Doğum yapmış, yani, 
kadın olmaktan ana olmaya terfi ettirilmiş olmak, yeni kadın tarafından 
cinsine atfedilegelen fıtrî kötülüklerden arındırıldığı gösteren bir ibraname 
olarak da önemsenmez.  Yeni kadın, evlâd sahibi olmanın hormonlarının 
desteğindeki koruma içgüdüsünü  körükleyeceğini, doğurduklarını 
yaşatabilmek için  elinden geleni ardına  koymayacağı ruh halinin "fitne 
potansiyeli"ni de güçlendirebileceğinin bilincindedir. Kediler ana olmasın 
derler, doğrudur; en narinimiz bile tırnaklarını çıkaracak, aslan kesilecektir. 
Bu çerçevede, "haram helâl ver Allahım/çoluk çocuk yer Allahım" yakarışının 
bir kadın duası olduğunu hatırlatayım. Tekvin ve Kur'an'da yer alan İsmail 
kıssasında biricik oğlunu kurban etmeyi düşünebilenin çocuğun anası değil,  
babası olmuş olması, yeni kadının gözünde erkeklerin çocuklarına ilişkin 
eğreti tutumlarının teyidi mahiyetindedir;  erkeklerden oluşan hakim 
sınıfının hükümranlığını yasallaştıran çağların pederşahi toplum 
sistemlerinde  oğullarını esirgeme çabası içindeki anaların feryadlarının 
şeytanın iğvaları olarak yorumlanmasını da ciddiye almayacaktır. 
 
Yeni kadının tecrübesi, yeryüzündeki yaşamın somutta ispatlanan aşkla 
ayakta kaldığı şeklindedir, yasalarla değil. Cinselliğin iletişimle mümkün 
olduğu şeklindedir, şiddetle değil. İmanın akılla güçlendiği şeklindedir, 
dayatmayla değil. Ruhaniyatın saygı ile beslendiğidir, seçkinci ayırımcılıkla 
değil. Erkeklere nasip olmamış gibi duran işbu tecrübe, fitne vb. 
suçlamalara karşın kadınların/anaların yasaların dışında ve üstündeki 
konumlarına ısrarla sahip çıkmalarını öğütleyen kadınlık bilgisidir. 
Gerektiğinde baş örten, gerektiğinde yara saran tülbent, kadınlara mahsus 
bilginin kadim nakil aracı olarak görülür. Bu bağlamda, türban, kadınlık 
bilgisinin bastırılması, diğer bir deyişle, kadının kadına ihanetinin 
dışavurumu olarak algılanabildiği için korkutur. 
 
Türk toplumun eriştiği tarihinin bu noktasında, yargıç kürsüsündeki yerini 
dişiyle tırnağıyla elde etmiş yeni kadın, tanık mahallindeki hemcinsinin 
şahitliğini irade ve akıl bakımından erkeklerden daha zayıf olduğu 
gerekçesiyle reddetmeyi aklından bile geçirmezken, dünya ve kâinat 
görüşünü türbanı aracılığıyla ilân eden kadın yargıcın vereceği hüküm, erkek 
cinsi lehine cinsiyet ayırımı yapacağının peşinen kabulü demek olacağı için 
korkutur. Benzeri korkular tıptan sahne sanatlarına, öğretmenlikten turizme 
kadar hemen her uğraş dalında nüksedebilecek;  yalnız seyahat 
edememekten yönetici kadrolarından uzak durmaya varıncaya kadar çok 
sayıda olası yasaklar gündemde kalmaya ve ürkütmeye devam edeceklerdir.
 
Bana sorarsanız, türban sorunu  işbu "kadının kadına ihaneti" olarak ifade 
ettiğim açmazda düğümlenmektedir.  Bir kısmımız türbanı egemen 
erkeklerle kadınlar aleyhine yapılan bir ittifak olarak değerlendirirken, diğer 
bir kısmımız yasakçılarla birlikte hareket etmek suretiyle kendilerine tekâmül 
yollarını kapayan hemcinslerinin ihaneti olarak görebilmektedirler. Her 
halûkârda, konu üzerinde tartışacak, uzlaşma zemini arayacak, meseleyi 
çözüme ulaştırmaya çalışacak olan kadınlardır; kadınlar üzerinden ahkâm 
kesen muhalif ya da muvafık erkekler değil.  Bu aşamada gerçek tehlike 
arzeden bir şey varsa, o da tarafların içtenlikle konuşacakları yerde 
birbirlerini basmakalıp sıfatlarla takdim ve itham etmeyi sürdürmeleri olsa 
gerek. Rahmetli Meriç'ten mülhem bir ifadeyle, kavga, kadın ile kaderi 
arasında olmalıdır, kadın ile kelimeler arasında değil. 
 
(1)Devi Bhagaveta (1.5.83)
 
(2) Yeni Ahit, 1.Timoteosa.
 
(3) "Allahümme ecirna min şerri'n-nisa..."


Keywords:alev alatlı yeni kadın türban
Kategori: pis işler.


boşlukları doldurun


bunlara da göz atabilirsiniz:

otarafa:  Scarlett Johansson unveils debut album butarafa: stuff white people like

iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları