|
otarafa: 30 minutes of 80's cartoon Openings | butarafa: Users face being cut off |
önemli detaylar
|
"Türban serbestisiyle ilgili tartışmaların açıkça ’karşı devrim korkusu’na
dönüştüğünü söyleyen Demirel’le yaptığımız sohbetin önemli detaylarını sırasıyla aktarıyorum. DEVLET BUNALIMI Bakın geçmişte Türkiye’de bunalımlar oldu. Sert tartışmalar oldu. Toz duman arasında göz gözü görmedi. Biz bu bunalımlarda sistemi işletemedik. Bir hakem bulamadık. O zaman bunalım Anayasa ve devlet bunalımına vardı. İKTİDARIN HAKKI YOK Eğer siyasi iktidar ’İstediğimi yaparım’ diye hareket ederse ve meseleyi kuvvet gösterisine dönüştürürse, yani, ’Bak biz ne kadar güçlüyüz, millet bizimle, parlamento bizimle ve biz istediğimiz yaparız’ şekline sokarsa, o zaman kaale almadıkları diğer bütün kesimler huzursuz olur. Bu da Türkiye’nin huzursuzluğu olur. Bu nedenle iktidarın milletin bir kısmı da eksik kalsın demek hakkı yoktur. Şu anda böyle bir durum vardır. NEREYE GİDİYORUZ Türkiye her ortamda bölünmüştür. Kaygılar vardır. Bir tarafta sevinenler, bir tarafta nereye gidiyoruz diye soranlar var. Bu iyi mi? Elbette değil. İYİ DÜŞÜNÜN Bu hadisede bir tarafta sevinenler olabilir. Ama diğer tarafta kaygı yerine pekálá bu da böyle olsun diyenler olabilirdi. Muhalefet itiraz ederdi ama başka meselelerde olduğu gibi muhalefet edenler, ’peki madem iktidarsın bu da böyle olsun’ diyebilirdi. Bir düşün, neden demiyor. Bazı konularda oldu da bunda neden olmuyor. Çünkü bu basit bir hadise değildir. Herkes iyi bilsin. Bu hadiseyi basit bir özgürlük talebi olarak almak da yanlıştır. Bu hadisenin altında bir devrim olayı vardır. DİN VE DEVLET Türkiye Cumhuriyeti bir devrim üzerine oturmuştur. Ve bu devrim anayasalarla korunmaktadır. Büyük Atatürk ve cumhuriyeti kurduğu arkadaşları bir çağdaş toplum meydana getirmek istemişlerdir. Dinle devletin ayrıldığı bir çağdaş toplum. Yalnız dinle devletin ayrılması yetmez. Yaşamın da çağdaş bir topluma uygun şekilde olması lazım. Kural böyle konulmuştur. Yani devlet bütün dinlere karşı eşit mesafede olacak, vatandaşın din ve vicdan hürriyetini koruyacaktır. Dinin devletten bir talebi olmayacak, devletin de dinden bir talebi olmayacak. Sistem budur. KARŞI DEVRİM Eğer siz Cumhuriyet’in 85. yılında Cumhuriyet’in bu özelliklerine karşı ’Demokrasi var ben istediğimi yaparım’ diyerek karşı çıkarsanız, o zaman bu, devrimin getirdiği bazı şeylerden vazgeçmek olur. Bu da karşı devrim olur. Karşı devrimin de nerede başladığı nerede biteceği hiç belli olmaz. Çünkü dinin talepleri sadece başınızı örtmekle bitmez. Yarın başka talepler gelecek. İlk ve ortaokul için türban istenecek. Sonra kamu denilecek. Ya bir veli ben türbanlı hocaya çocuğumu göndermiyorum derse ne olacak? Bu noktada soruyorum: Sizde de böyle bir karşı devrim endişesi var mı? Demirel cevap veriyor: İRAN MI OLURUZ? Buna kimse cesaret edemez. Ben böyle düşünüyorum. Ama o endişe birçok çevrede var. Karşı devrim korkusu vardır. Bana gelip soruyorlar. İran olur muyuz? Endişe budur. Yine soruyorlar. Böyle teker teker değiştirirlerse bir gün kalktığımızda İran mı oluruz? Endişe budur. ÖZGÜRLÜK İÇİN Özgürlüğe kimsenin itirazı yok. Ama bunu yaparken ülkeyi yönetilir olmaktan çıkartmayacaksınız. Okulları okunur olmaktan çıkartmayacaksınız. Ve çağdaş T.C.’nin çağdaşlık vasıflarını yitirmemesi lazım. ESKİDEN DE VARDI ’Biz eskisi gibi yaşamak istiyoruz. Öyle giyinmek istiyoruz. Öyle okumak istiyoruz’ diyorsanız, bu devrimi reddetmek olur. Şimdiye kadar kimsenin devrimden şikáyeti yoktu. Zaman zaman meydana gelen olaylardan rahatsızlıklar olmuştur. 28 Şubat buydu. Daha öncekiler de buydu. Bunlar olageldi. Bugünkü olay bunların bir başka çeşididir." |
|
İranlı gazeteci Nirumand: * * * "Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize... Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, KADINLARA EŞIT HAKLAR VERILECEK, GIYIM SERBEST OLACAKTI. Şah'ı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik. Devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk. YANILDIK! Her şey 14 Ocak 1979 tarihinde değişti. Şah, İran'ı terk etti. Ardından İran tarihinin en büyük yürüyüşü Tahran'da yapıldı. Sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk. Fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, Musaddık ya da solcu şehitlerin resimlerini taşıyanların mollalar tarafından dövülmesi oldu. Pek üzerinde durmadık bu olayın. "Hele bir kurtlarını döksünler, sonra sakinleşirler" diye düşündük. Ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına "İslam Mahkemesi" denilen mahalli bir heyet tarafından 35 kamçı cezasına çarptırıldığı haberini okuduk. Haberi ciddiye almadık "Üç-beş sapsızın işi" dedik. Bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip, filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. "UFAK TEFEK ŞEYLERIN" toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk. Biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yürüyemeyecekleri, okullarda aynı sınıflarda olamayacakları , birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı. "Müslüman kadınların yanında orospuların yeri yoktur" DENILEREK KADINLARA ÖRTÜNME ZORUNLULUĞU GETIRILDI. Özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı. Bu çatışmalardan rahatsız olduk, kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk! "ASIL MÜCADELE EMPERYALIZME VE KAPITALIZME KARŞI VERILMELIDIR" diyorduk. Kadın sorunu bir yan çelişki, ana çelişki sömürü, diye düşünüyorduk. Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu. Humeyni "Bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahláksızlıklardı r. Bunların kökünü kazımalıyız" diyor, genç mollalar terör estiriyordu. Kitapevleri yağmalanıyor, gazete bayileri ateşe veriliyordu. Şiraz'da "İslam Mahkemesi" eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. Benzer olay Tahran'da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve eşcinsel kurşuna diziliyordu. Sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın spikerler TV'den kovuluyor, uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu. Alkol içen, kırbaç cezasına çarptırılıyordu. Toplum hızla dincileştiriliyordu. Kadınların evlenme yaşı 18'den 13'e düşürüldü. Parfüm, ruj, saç boyası gibi kadın malzemelerinin İran'a girişi yasaklandı. Kamu dairelerinde çalışan kadın memurlara tesettüre girme emri verildi. Mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar. GERÇEĞI ANLADIĞIMIZ VAKIT IŞ IŞTEN GEÇMIŞTI. Şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu, idam edildi. Milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı. Kaçanlardan biri de bendim. Umarım bizim hatalarımızdan birileri dersler çıkarır. UMMAK İSTERİZ, AMMA...DİNCİLİK (dindarlıkla karıştırılmasın) ULUSALCILIK VE MİLLİYETÇİLİK KAVRAMLARINI YOK ETMEK ÜZEREDİR |
|
Kısa etek giyen öğrenci kızların bacağına yanıcı sıvı atıldı |
|
Ulusalcilik ve milliyetcilik guzel bisey miymis? Oyum dincilere (dindarlara degil). Ne demekse. |
|
şeriatçı- dindar ayrımıyla düsününce ulusalcılık ve milliyetçiliğin de öğelerini çalmış fanatik bi durumdan bahsediyor olsa gerek |
boşlukları doldurun
bunlara da göz atabilirsiniz:
|
otarafa: 30 minutes of 80's cartoon Openings | butarafa: Users face being cut off |
iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları |