|
otarafa: MySpace v. Facebook: Competing Addictions | butarafa: canavarlar yasak |
Mülkiyeliler Birliği Açıklaması
cevap ver
kazımkanat
06/02/08
|
Basına ve Kamuoyuna…
“SİVİL ANAYASA” ADI YAKIŞTIRILAN METİN DİNSEL VE NEO-LİBERAL BİR SİVİL DARBEDİR… Anayasanın değiştirilemez nitelikteki 2. maddesinde yer alan ifadeyle “insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuku devleti”nin tarafı olan Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu AKP-MHP koalisyonu ile gündeme getirilen “türban sorunu” ile ilgili gelişmeleri değerlendirmiş ve bu konudaki görüş ve kaygılarını kamuoyuna açıklama kararı almıştır. Yükselen gençlik ve emek hareketine karşı, 12 Mart darbesinin mimarları tarafından geliştirilen ırkçı-milliyetçi ve gerici-dinci nesiller yetiştirme projesi, 12 Eylül darbesi ile uygulamaya konmuştur. Devletin resmi ideolojisi haline getirilen Türk-İslam sentezi doğrultusunda din dersleri zorunlu hale getirilmiş, Kur’an kursları ve imam hatip okulları alabildiğine yaygınlaştırılmış, imam hatip mezunlarının üniversiteye devamı kolaylaştırılmış, imam- hatip olmaları olanaksız olduğu halde kız öğrenciler bu okullara alınmış, tarikat örgütlenmelerinin önü açılarak toplumsal yapı adım adım dinselleştirilmiştir. Bu süreç doğru okunduğunda bugünkü türban ve imam hatip “mağduriyeti”nin bilinçli ve adım adım örüldüğü de açığa çıkmaktadır. Özal’ın iktidara gelmesi ile bu ideoloji piyasa mantığı ile eklemlenerek Türk- İslam-piyasa sentezi haline dönüştürülmüş, ulusal ve uluslar arası sermayenin çıkar ve beklentileri doğrultusunda birçok kamu hizmeti hak olmaktan çıkarılarak fiyat ödenmesi gereken bir meta haline getirilmiş, esnek istihdam yasaları örgütsüz, ucuz ve marjinalize olmuş bir emek gücü ortaya çıkarmış, toplumsal güvenlik ağının seçim/tercih özgürlüğü ve rekabet adına ortadan kaldırılmasıyla ekonomik ve sosyal alan güvencesizleştirilmiş, tarımdan koparak kente gelerek “varoşlara” yerleşen milyonlar istihdam olanaklarının yokluğu nedeniyle kalıcı bir şekilde yoksullaştırılmış ve tarikatların kucağına itilmiştir. AKP gibi yeni bir partiyi iktidara taşımanın tek yolu planlı bir şekilde siyasetin itibarsızlaştırılması, adeta yerle bir edilmesiydi. Bu amaçla gerçekleştirilen ve sürekli olarak siyasetle ilişkilendirilen bilinçli ve yönlendirilmiş operasyonların arkasından yapılan 2002 seçimleriyle iktidara taşınan AKP döneminde bürokraside bugüne kadar görülmemiş bir düzeyde kadrolaşmaya gidilmiş, ehliyet ve liyakat ilkesi bütünüyle rafa kaldırılmış, atamalarda tarikat referansı aranır hale gelmiştir. Hedef, devletin daha etkin ve verimli işlemesi değil, sermayenin çıkarları ile İslamcılığı buluşturan bir yönetim anlayışını sürdürecek ideolojik kadroların oluşturulmasıdır. Üniversiteleri paralı hale getirmek isteyen YÖK Başkanının ilk açıklamasının “türban özgürlüğü” doğrultusunda olması bu buluşmayı ortaya koyan somut bir örnektir. YÖK düzeninin anti-demokratik niteliği ile bir problemi olmayan ve burayı da ele geçirilmesi gereken bir alan olarak gören AKP’nin üniversitelerle ilgili tasarım ve yaklaşımını, Üniversiteler Arası Kurul toplantısını “basan” YÖK Başkanı ortaya koymaktadır. Türkiye’de türban ya da başörtüsü bir özgürlük sorunu değil, bir baskı sorunudur. Üniversiteye gelene kadar aile, tarikat, cemaat büyüğü erkekler tarafından örtünmesi konusunda zorlanan kızlarımızın yetişkin hale geldiklerinde bilinçli bir tercih/seçimle örtünmeyi benimsediklerini ileri sürmek ancak bu toprakların sosyolojisinden bihaber olmakla mümkündür. Asıl sorun, başın örtülmesinin özgürlük kapsamına alınması değil, başını örtmek istemeyenler üzerinde yaratacağı baskının önlenmesidir. Bir mezhebin örgütüne dönüşmüş Diyanet İşleri Başkanlığının durumu gözden geçirilmeden, zorunlu din dersleri kaldırılmadan, imam hatiplerin sayısı ihtiyaç ölçüsüne çekilmeden, devlet eliyle Kur’an kursları açılarak bir mezhebin inançlarının öğretilmesi ve örgütlenmesi engellenmeden, bir kimsenin reşit olsun olmasın bir dinin ibadetine katılmaya ya da dinsel nedenlerle örtünmeye zorlanması kim tarafından yapılırsa yapılsın suç kabul edilmeden, kısaca laiklik gerçek ve tam anlamıyla güvence altına alınmadan türban ya da başörtüsünün özgürlük sorunu olarak sunulması tam anlamıyla bir aldatmacadır. Erkek egemen toplumsal yapının dönüşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda ekonomik, sosyal, hukuksal hiçbir düzenleme yapmayan siyasal iktidarın türbanı özgürlük ve eşitlik sorunu olarak tartışmaya çalışması olsa olsa kara mizah örneği olabilir. İktidar çevrelerince dile getirilen “Rektörler amuda kalksın”, “Yasamanın üzerinde güç yoktur” gibi söylemler ve türban özgürlüğünü anayasal düzenleme haline getirerek Anayasa Mahkemesi kararlarının üzerinden atlama girişimleri, AKP iktidarının yalnızca %46.5 oy nedeniyle şımarmasının değil, aynı zamanda egemenlik ve demokrasi kavrayışının çarpıklığını ortaya koymaktadır. Anayasanın altıncı maddesinde, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve bu egemenlik yetkili organlar eliyle kullanılır denmektedir. Yasamanın üzerinde güç olmadığı doğrudur, ancak bu yasamanın diğer güçlerin üzerinde olmadığı gerçeğini değiştirmez ve egemenliğin bir kısmını kullanan yasama, bu yetkiyi diğer anayasal organlarla paylaşmak durumundadır. AKP bunu kavramaktan uzak görünmektedir. Çoğunluğun dilediğini yapma hakkı bulunan rejim çoğulcu değil, ancak çoğunlukçu olarak nitelendirilebilir ve insanlığın başına en büyük belaları da bu faşizan rejimler açmıştır. Bugün “sivil anayasa” yapma iddiasını taşıyanların önünün iki darbe ile açılmış olması, tarihin doğru okunması gerektiğini ve “sivil anayasa” adı yakıştırılan metnin dinsel ve neo-liberal sivil darbenin altyapısı olduğunun görmezden gelinemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bunu görmezden gelen kimi “özgürlükçü” çevrelerin giderek iktidarın çoğunlukçu kavrayışının toplumda hegemonik bir kabule dönüşmesine yol açarak AKP’nin “organik” aydınlarına dönüşmesi kendilerinin paradoksu olarak orta yerde durmaktadır. Üniversitede kılık-kıyafetin bir sorun olmaktan çıkarılmasının ancak laikliğin tam anlamıyla güvence altına alınmasıyla sağlanabileceği, kimlik eksenli laik- anti-laik kutuplaşmasında kaybedilen toplumsal kesimlerin ve kent yoksullarının ancak neo-liberal politikaların geriletilmesi ve sosyal devletin yeniden inşa edilmesiyle kazanılabileceği gerçeğinden hareketle tüm emek ve demokrasi güçlerini sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamında geniş toplumsal kesimlerin uğrayacağı hak kayıplarını gizleyen “türban”ın bu niteliğini deşifre edecek bir mücadele hattını örgütlemeye çağırıyoruz. MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU |
boşlukları doldurun
bunlara da göz atabilirsiniz:
|
otarafa: MySpace v. Facebook: Competing Addictions | butarafa: canavarlar yasak |
iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları |