|
otarafa: Lydia Lunch @ Vox | butarafa: color subsound |
bir tas dolusu arı
|
Tasarım?
Neden tasarlarım? Benim tasarım? Ben Ve bir tas arım.. İnsan bir hareketi gerçekleştirmek için kendi uzuvlarının yetmediği noktada başka bir aletin, edavatın, objenin, nesnenin yardımına gerek duyar. Ateş yakar dalları birbirine sürterek çıkardığı kıvılcımla,zipposu yoksa. Hayvanları öldürür sivrilttiği kayalarla, açsa ve açıktaysa, yiyecek bir hamburgeri giyecek bir Armanisi na-mevcutsa.. Duvarlar yapar etrafına taşlarla,üşüyorsa parlak yıldızların aydınlattığı gecenin karanlığında ya da korkuyorsa keskin dişli dinozorların gezindiği ormanlarda.. Dış duvarlar,iç duvarlar,bölücü,ayırıcı ve taşıyıcı elemanlar, çelik konstrüksiyondan tavanlar,tuğlalar,kiremitler, prefabrik paneller, anti-sismik zeminler, düşey sirkülasyon elemanları,cephe kaplamaları,cephe boyaları,ısı yalıtımı ve bir de limon sıkacağı.. Tarih öncesi dediğimiz dönemlerden çoook sonra, çok yakın ülkelerin birindeki bir şehirde sokaklarda çocukların mutsuzluktan tiner çektiği,yaşlıların sıkıntıdan televizyon karşısında ölüverdiği,kadınların kendilerini yüksek balkonlardan yerçekimine bıraktığı,adamların namluları dünyayı durdurup da inmek için kullanmak istedikleri zamanlarda,Philip Starck isimli göbekli bir adam yaşarmış. Bu kıvırcık saçlı fransız vatandaşı, Alessi adlı İtalyan firmasının isteği üzerine bir limon sıkacağı “yaratmış”.Bir gözü kapalı kadın resimleri baskılı sineklikler,gülen suratlı şarap açıcakları,ahtapotlara benzeyen tabureler, kare,dikdörtgen,üçgen masalar,bebek bezi değiştirme çantaları, boğa boynuzlarına özenen lambalar,dijital saatler,kocaman gemiler,saç kurutma makinaları ve armatürler ve motorsikletler de yaratmış.Ama limonsıkacağının yeri başkaymış.. Limonsıkacağıysa gözlerini dünyaya ilk defa spot ışıklarıyla aydınlatılmış bir dükkanda açmış. Benzerleriyle beraber yanyana durduğu raftan limitsiz kredi kartlarının aracılığıyla alınıp parlak renkli bir kutuya konulmuş.Rahatsız,oraya buraya savrulmalı uzunca bir yolculuktan sonra kutunun pembe kurdelası açılmış,yine heryer çok aydınlıkmış,nerede olduğunu anlayamamış,uzun tırnakları kırmızı ojeli bir el onu kutusundan çıkarmış,çok zaman geçmeden kafasında bir ıslaklık hissetmiş,sağa sola çevrilmeye,sallanmaya başlamış,başı dönmüş,midesi bulanmış,üstü başı ıslanmış.. Sonra günler geçmiş,bir daha kimse üzerinde sarı renkli ıslak bir şeyi döndürmeye çalışmamış,geçirdiği psikolojik travmanın etkisinden günlerce çıkamasa da kendi başına mutluymuş,sonraları canı fena sıkılmaya başladığında artık rafta değil nemli bir dolabın içindeki karanlıkta asıl kendisinin limon sıkacağı olduğunu söyleyen hımbıl görünümlü basit plastikten yapılma bir deliyle yanyana durmaktaymış,onun bir zamanlar durduğu camdan raftaysa garip biçimli bol delikli burnu havalarda bir “havuç rendesi” varmış.. Bir ürün dükkanlarda,marketerde,pazarlarda,evlerde,okullarda,yatakların altlarındaki tozlu karanlıkta yerini almadan önce tasarımcının kendine sorması gereken bazı sorular vardır: Tasarladığım “şey” kaça malolucak,pazar payının kaçta kaçını alıcak,ben bu işten kaç para alacağım,hangi dergilerin kaçıncı sayfasına çıkacağım, tanıtım partisinde gucci ceketin altına hangi ayakkabılarımı giymeliyimden ziyade, bu ürünü niye ve kime tasarlıyorum, kullandığım malzeme yüzünden dünyadaki ağaçlardan kaç tane daha eksilecek, metroda geçen gün gördüğüm tek bacağının eksik olan dilenciye de bir tasarım yapılamaz mı, vs. gibi...O muhteşem ürününü daha da güzel,daha da kusursuz,daha da tasarlanmış göstersin diye kullanılan renkli renksiz,büyüklü küçüklü, kartonlar için patronunun harcadığı paranın miktarı ve istasyonun önündeki evsiz adamın üşümemek için bu kartonlardan kaç tane bulması gerekmesi gibi.. Dünyanın tasarım merkezi denilen, sanki gökten inme kocaman tahta bir cetvelle sağdan sola ve yukarıdan aşağıya tek tek çizilmiş caddeleri ve hep birbirine benzeyen sokaklarıyla, insanların her sabah ve her akşam karanlık ve sıkışık toplu taşıma araçlarında birbirlerinin gözlerine bakmamaya özen göstererek çok modern ve hızlı bir şekilde evlerine vardığı şehirde, günler,saatler süren araştırmalar,ona buna sormalar sonunda karar verip de okumayı seçtiğin okulda bir öğleden sonra “tasarım gurusu” sıfatıyla konuşma yapmaya gelen insanı da bir düşün.. Elindeki Limonsıkacağı ve cebindeki ipod’uyla verdiği konferansın çıkışında,yazdığı Emotional Design adlı kitabını satışa sunmayı unutmayan Donald Norman adlı eski Machintosh çalışanı amerikalı profesörün söylediklerini hatırla.. Pazar paylarını, sistem hesaplarını ve çin’deki genç nüfusun cep telefonu şirketleri için ne kadar önemli olduğunu da unutma... Ve Sayın Tasarımcılara benden birkaç hatırlatma: 1.End.Tasarım çok hızlı ve pozitif bir ilerleme içinde gibi gözüksede gitgide değer kaybetmektedir.Her geçen gün yaygınlaşan çizim programları ve bu programları üreten firmaların tüketici gruplarını evhanımlarına kadar genişletmiş olmaları herkesin ucundan kıyısından tasarıma bulaştırmakta, köşedeki fotoğrafçıdan,duvarlarında hala eski pehlivanların fotoğraflarının asılı durduğu manava, kızının çeyizi için işlediği dantellerin fotoğraflarını bilgisayara yükleyen Ayşe Teyze’den bakkalın yanındaki fotokopici Ahmet Amca’ya kadar herkes artık tasarım yapmaktadır. 2.Her türlü açının,şeklin,malzemenin ve vesairenin hızlı bir şekilde tasarlanmasına ve gerçeğe çok yakın görsellerin alınmasına olanak tanıyan programlarla yapılan easy-made, ready-use objelerin en “trendy” olanları parlak dergi sayfalarında yerlerini binbir yarış,dalavereyle aldıktan sonra,derginin yeni baskısıya girmesiyle dolaşımdan kalkmaktadır. Bu da daha bol imaj,daha az fikir,daha az üretimin geçerli olduğu bir sistemi getirir. 3.Tasarımın popüler hala gelmesiyle-her popüler konuda alışılageldiği gibi- ikonlar yaratılmakta, ve bu ikon-obje-bina-nesneler sosyal içeriklerini neredeyse tamamen kaybedip,gerçek dünyadan soyutlanmakta ,en sonunda da eğlence kültürünün içinde bir imaj, seçkin kitabevlerindeki “Top Ten Design” kitaplarında bir sayfa olarak yerlerini almaktadır. 4.Tasarım kendini topluma kendini yeni ve büyülü bir dünya gibi sunmakta,zaten ezelden beri başkalaşmak,başka birşeye dönüşmek isteyen modern,mutsuz ve tatminsiz insan,bu isteğini ilk önce kafasındakini,sonra da kendisini tasarlamak suretiyle gerçekleştirmek istemektedir. Hiç kimse ne arabasından ne eteğinden ne mahallesinden ne evinden ne saçından ne sevgilisinden ama en az da kendisinden memnundur.Herşey mümkün olduğunca tasarlanmalı,her konu için bir tasarımcı bulunmalıdır, ayakkabı tasarımcısı, şapka tasarımcısı, ışık tasarımcısı,saç tasarımcısı,kaş tasarımcısı...Nedir kardeşim? 501.There is no fucking design,this is the design! TO BE CONTINUED iremçağıl.
Kategori: pis işler.
|
|
açıkcası: boş konuşuyorsun. |
|
belkide bu tur seylere takılmasan kendin icin istedigin yere daha kolay gelirsin? tsarım nedir kim icindirden biraz kurtulmak lazım sanki.. eet pek cok sey daha kolay simdi ozellikle tasarım yapmak, ama neden sen "ozel" olabiliyorsunda yoldaki bir kişi kendince "ozel" olamasın, kendisi icin, bırak kendi secimini kendisi yapsın oda..istedigi sekilde kendine sekil versin , ya birisi versin ona ya kendisi kendi seklini bulsun? neden TASARIMLA İLGİLENMEK, TASARIMCI OLMAK bu kadar ozel kişilere layikmiş gibi(!) ben anlamıorum? yasam devam edio, kendi dunyanı kendin yarat, dısarıya katılmak zorunda degilsin... illaki katılcam diyorsan; "life is not fair, kill your self or get over it " bbr |
|
. |
|
-"özel"in tasarımla ne alakası var? tasarımcı olmanın "özel" olmak olduğunu nereden çıkardın? Trendden, elime aldıgım her dergide muhtesem bi tuzluk yaptım cok ozelim yazan yazılardan… -bu tam türk kafası değil mi! her kesin mimar olduğu ve ilk depremde binaların kafalarına kafalarına yıkıldığı! Kafaları millilestirmeye gerek yok , ben sadece kendi cephemden bakıorum kim ne yaparsa yapsın, kasını kas tasarımcınıa yaptırmak istiyorsa adam gitsin ona yaptırsın benden uzak ona yakın olsun… -tasarım bi "trend" değildir, "özel" kılmaz. iştir. tasarım trend diildir.. eet bende bunu anlatmak istemiştim.. dedigim OZELSE.. BUNU TREND icin kullandıgım bir tabirdi? anlamadığın için de saldırıyorsun, aman ne güzel "biçim" vermek her kesin yapabildiği bir şey değil belki de, “ saldırmıyorum” ,sadece karısmıyorum, bırak isteyen istedgini yapsın diyorum "yetenek allah vergisi" :P okul yetmiyor tasarımcı kılmaya kendin icin bişiy olabilmek hic bi okuda ogretilmes zaten biçim (form) ile uğraşabilmek için biçimsiz olman gerekiyor bu da ne her kesin yapabileceği, ne de yapmak isteyeceği bir şey belkide senin icin, senin secimlerin ?? gene boş konuşuyorsun …….. |
|
. |
cevap ver
maniacboxer
11/12/06
|
takip ediliyosun farkindamisin iremçağıl | Dexigner :) |
|
farkında mısın farkındamı sın farkın da mısın fark ında mısın fa rkındamıs ın |
boşlukları doldurun
bunlara da göz atabilirsiniz:
|
otarafa: Lydia Lunch @ Vox | butarafa: color subsound |
iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları |