|
otarafa: hotdoll Love Doll for Dogs | butarafa: Don Lafontaine |
Hoş görü
cevap ver
kazımkanat
24/04/07
|
siyasi türban vs. militer anti-türban ve zizek
birgün herkesin golden retrieverı olacak Türkiye’de ‘asıl çoğunluk’, ‘sessiz çoğunluk’ olan Anadolu insanıdır. Siyasi türbana, militan anti-türbancılığa karşıdır onlar ve talepleri de ötekileştirmenin olmadığı bir Türkiye’nin olmasıdır. Bu özlemin temelinde ortak bir yaşam biçimi, bir kültür oluşturulması arzusu vardır Geçenlerde gazetecilerin, muhalefetin Türkiye’nin İslamileştiği yönündeki iddiasını hatırlatması üzerine Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: “Bu insanlara bir sorun; geçen 4 yılda bir şeyler değiştirdik mi diye. 4 yıl öncesinde olduğundan farklı bir şeyler mi yiyorlar? 4 yıl öncesinden farklı mı giyiniyorlar?” Başbakan’ın bu konuşmasını okuyunca, uzun zamandır üzerinde çalıştığım zamanımızın en önemli filozof-psikiyatristlerinden Slavoj Zizek’i hatırladım. Zizek popüler kültür ve Lacan üzerine yaptığı çalışmalarla günümüz insanını ve sosyal ortamı anlamamıza önemli yollar açan bir düşünürdür. Onun çalışmalarının bazıları Türkçe’ye de çevrildiğinden cumhurbaşkanı kim olacaksa ona bu kitapları okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü Çankaya’da oturacak kişinin vakti bol olur. Bari canı sıkılmasın, bu arada da bir şeyler öğrensin. Zizek’e göre “hoşgörü gösterdiğiniz anda hoşgörü yönelttiğiniz kişiyi ‘öteki’ne indirgiyorsunuz... Bu ‘öteki’yi kabulleniş ise sadece yeme- içme, dans kültürleri söz konusu olduğunda mümkün.” Yani hoşgörü aslında temelli bir hoşgörüsüzlüğü gizlemek için bir görüntü rolünü oynuyor, sembollerle uğraşıyor, içerikli, anlamlı bir kabul ediş içermiyor. Zizek’in bu görüşlerini okurken Başbakan’ın açıklaması tam da denk geldi. Sanki Zizek, Başbakan’ı dinlemiş de öyle formüle etmiş teorisini gibi geldi bana. Başbakan benim en korktuğum işi yapıyor aslında. Bize ‘hoşgörü’ göstererek, hoşgörüsüzlüğünün üstünü örtüyor, tahammül düzeyinde katlanarak bizi anında ötekileştiriyor. Bir ara “Başbakan’ın uçağında şarap ikramı var mı yok mu” tartışması yaşandı ya; bu aslında ötekileşmeyi kabullenmiş insanların düşünce fakirliğini gösteriyordu. Bu felsefi çerçeveden bakıldığında ‘hoşgörü’ kavramı hayli faşizan tonlar taşıyan bir kavram. Hoşgörü, hoşgörüsüzlüğü gizler (Bu yazının başlığı Slavoj Zizek’ten; ‘Hoşgörünün iki yüzü’. Bu felsefecinin adını önümüzdeki yıllarda daha çok duyacağız, bunu da bilin), tahammül etmeyi gösterir, tahammülün biteceği anı da içerir. ‘Birinci cumhuriyet’ döneminde dini ön plana çıkaran yaşam biçimine veya daha özeleştirirsek türban takanlara takınan mutlak karşıtlık çok daha dürüst bir tavır oluyor. Çünkü orada hiç hoşgörü yok, ötekileştirme hiç yok. Tamamen yok farzetmek arzusu var. O sistemin öyle işlemeyi sürdüremeyeceği belliydi. Çünkü hoşgörünün en azından zaman kazanma şansı vardır. Yok farz etmeye çalışmak ise baştan yenilmiştir. Şimdi o sistem doğal yaşamının sonuna geldi ve ‘ikinci cumhuriyet’in kurulması için adımlar atıyor. Başbakan da bu şekilde ifade etmese de böyle düşünüyor. Bakın biraz önce aktardığım laflarına nasıl devam etmiş, neler söylemiş: “4 yıl öncesinde olduğundan farklı mı giyiniyorlar?” diye sorduktan sonra devam ediyor Başbakan; “Tam aksine. Ben Başbakanım ve bu insanlar bana, eşimin türban takmaması gerektiğini söylüyorlar. Türkiye’de durum şöyle: Azınlık bir grup bugüne kadar çoğunluğu hep yönetmeye çalıştı.” Gördüğünüz gibi Zizek’i okumamış da olsa onun başka düzeyde anlattığını farklı bir şekilde ifade ediyor Başbakan. Konuşmasında temelde haklı ama ‘çoğunluk’ ve ‘azınlık’ kavramlarını yanlış kullanıyor. Türbanlı kadınların çoğunluk olduğundan ve türbana karşı olanların azınlığı oluşturduğundan şüphe etmekte yarar var. Eğer Başbakan, Zizek’i okumaya karar verirse, bildiğini sandığı her şeyden şüphe duymaya başlamalı ilk önce. Dün de yazdım; Türkiye’de ‘asıl çoğunluk’, ‘sessiz çoğunluk’ olan Anadolu insanıdır. Siyasi türbana, militan anti-türbancılığa karşıdır onlar ve talepleri de ötekileştirmenin olmadığı bir Türkiye’nin olmasıdır. Benim de katıldığım bu özlemin temelinde ortak bir yaşam biçimi, bir kültür oluşturulması arzusu vardır. Karşıdakini ötekileştirmekten başka işe yaramayan hoşgörü kavramını bir kenara bırakıp ortak bir yaşam biçimi kültürü üzerine çalışmalıyız. Bu da bir süredir bahsettiğim ‘ikinci cumhuriyet’in ana özelliği olacaktır. Bu ağır ve zor görev de AKP’nin üstüne kaldı. Umarım yükün ağırlığı altında ezilmezler.
Kategori: diger
|
boşlukları doldurun
bunlara da göz atabilirsiniz:
|
otarafa: hotdoll Love Doll for Dogs | butarafa: Don Lafontaine |
iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları |